Seyircisiyle müstesna grup Multitap’ın dinleyicisiyle kurdukları ilişki grubun isminde gizli. Dört kişi aynı anda maç yapmak istediğinde ekstra bir aparat olan multitapla herkes oyuna dahil oluyordu. Şimdi multitapla hepimiz o oyunun içindeyiz. Dinleyicisiyle özel bir ilişkileri var, Big Lebowski seven insanların birbirini anlaması gibi. Zaten bu özel ilişkiyi geliştirdikleri dinleyicisinin de kendi ‘Battaniye’lerinin altına girmesine izin veriyorlar…Boşuna ‘Özel Birisin’ diye bir albüm yapmamışlar..

Multitap 8 yıl aradan sonra No:3A ve No:3B adında iki EP çıkardı. ‘Kara Balık’a klip çekildi ve radyo listelerinde sık sık dinleme şansı buluyoruz. A yüzündeki favorim ‘Aşık mısın Manyak mısın’, B yüzündeki ise ‘Parmakların’ ve ‘Kıyılarımdan İzle Beni’. No:3A daha dışa dönük sosyal yönümüzle alakalı iken No:3B daha içe dönük karanlık yönlerimizle alakalı. Ne mutlu bana ki röportaj için Karaköy’de buluştuğumuz kahve dükkanı son EP’deki bazı şarkıların da çıktığı yer olmuş. Bayılırım böyle tesadüflere. Röportaj için gruptan Selim Siyami Sümer ve Taçkın Bilal’le buluştuk konuştuk çok da güzel bir röportaj oldu haydi buyrun bakalım.

JMB: Bugün röportaj için buluştuğumuz Karaköy’deki Starbucks bazı şarkılarınızın da ortaya çıktığı bi’ mekan. Ne tatlı bi’ tesadüf oldu burada buluşmak. O şarkıların yazılma anlarını ve hangi şarkılar olduğunu anlatır mısınız?

Selim Siyami Sümer: Bir kahve dükkanındayız Karaköy’deki Starbucks’ta. Evimiz buraya yakın. Tophane’ye sık sık yürüyüşe çıkıp etrafta vakit geçiriyorum. Burası iki yıl önce açıldı ve sık geldiğim bir yerdi. Sabahları erken kalktığımda da gelme huyum vardı. Özellikle şarkı yazmak için uygun bir ambiyansı olduğunu düşünmüyorum ama bir şekilde vakit geçirmeye alıştığınız bi’ yerde kendinizi rahat hissetmeye de başlıyorsunuz. Orda etrafı gözlemleyecek, birşeylerin içinde derinleşecek vakit buluyorsunuz. O sırada da bir şeyler çıkıyor. Normalde ev ortamında şarkı yazmaya daha alışık biriyim ama bu son albüme mahsus olmak üzere dışarda birşey karalama alışkanlığı da çıktı. Benim de sizinki gibi ufak bir not defterim vardı yanımda gezdirdiğim. O sıralar birkaç birşey burda karalamaya sonra eve gidip onların müziklerini yapmaya başladım yada burda onların melodilerini telefona kaydediyordum. Daha sonra biraz alışkanlığa dönüştü onlar mesela ‘Parmakların’, ‘Temizlik’ bu şarkıları burda yaptım. Bazı şarkılar burda çıktı ve burda çıktığı için burayla enteresan bir bağım da oluştu.

Yani şarkı çıkma süreci başlı başına enteresan bir süreç nerde ne şekilde olacağı hesaplı kitaplı bir şey değil. Bir doluluk oluyor bir şeylerin çıkası olduğu zaman koşullar da müsaitse bir şeyler kendiliğinden ortaya çıkmaya başlıyor. O noktada onu bir derleyip toparlamak kalıyor şarkı yapmak öyle bir süreç.

JMB: Şarkılarınızı dinlerken bana hissettirdikleriyle alakalı bazı notlar aldım. İlk albüm 2010’da çıkan Takım Oyunu. Bu albümden ‘Battaniyem’ ve ‘Çıbık’ şarkıları öne çıkıyor. Aslında bütün şarkılarınız çok kişisel bir bakış açısından yansıyor yani birinin dünyasını onun gözünden izlemek gibi. Sinemada ‘Bakış Açısı Çekim Tekniği’ diye bir teknik vardır o teknikle bütün gelişme ve olayları o kişinin gözünden görürüz. Sizin şarkılarınızın da bana hissettirdiği duygu bu. Ben böyle hissettim bir dinleyici olarak siz ne dersiniz?

Selim Siyami Sümer: Vayyy haklılık payı var. Bu çok hesaplı kitaplı bir şey değil, doğal bi anlatım biçimi, benim açımdan bir eğilim belki bu şekilde anlatmak. Burda güvenilir bulduğum bir şey var o da insanların temelde yani yüzeyde ne kadar farklı gibi görünse de temelde çok büyük aynılıklar içerdiğini düşünüyorum. Hepimizin aslında temelde çok yakın olduğunu düşünüyorum hayatın içerisindeki benzer varlıklar olarak. Hepimiz aynı acıları çekiyoruz aynı şeylerin özlemini çekiyoruz. Hikayeler az çok birbirinden farklı gibi dursa da temel olarak birbirimize çok yakın olduğumuzu düşünüyorum onun için kendime ne kadar yaklaşarak samimiyetle bir şey anlatırsam aynı zamanda bir başkasına da o kadar yaklaşmış olabileceğim hissini veriyor bana. Orda güvenli bulduğum bir durum var dolayısıyla ‘first person’ gibi görünse de dışardan benim öznel dünyamı anlatıyormuş gibi görünse de aslında ordaki samimiyet ve gerçeklik derecesi arttıkça bir başka insanı yakalama ihtimali de çok yüksek.

JMB: ‘Bu Kadarız’, ‘Yalnız Değilsin’, ‘Özel Birisin’… umut veren, yalnız hissettirmeyen, dibe çekmeyen şarkılar. Sizi dinlerken yakın bir arkadaşınız, sevgiliniz, anneniz gibi hayatınızın bir parçasıymış gibi hissettiriyorsunuz dinleyiciye. Ama bir taraftan da bu özel alana girerken kimse kimsenin sınırlarını da aşmıyor, ona saygı gösteriyor. Battaniyem’e bağlayacağım bu tespitimi:) Telefonunu yanıtladığınız insanları o Battaniye’nin altına alıyorsunuz. Dinleyiciye bunu hissettirmeyi nasıl başarıyorsunuz?

Selim Siyami Sümer: Bu özellikle başarılan bir şey değil. Bir şeye samimiyetle bakmak olarak özetlemek istiyorum. Çok derinlikli bir cevap vermek gerekir mi emin değilim. Aslında basit bir cevabı var bence. Basit bir şeyi görmekle alakalı. Ne bileyim kahvenin kokusu kadar basit bir şey bu. Battaniyenin sıcaklığı kadar basit bir şey. Orda çok bir hedef belirleyip o hedefe ulaşmak şeklinde bir anlatımdan ziyade bir anın gerçekliğine kapılıp o gerçekliği mümkün olduğu kadar dürüst bir şekilde anlatmakla ilgili aslında. Sizi oraya yaklaştıran şey dürüstlük. Yani dürüstlük bir parça cesaret gerektiyor her zaman olduğu gibi ama bu cesaret de karşı tarafa güvendiğiniz hissini doğurduğu için karşı tarafın sizin yanınıza gelmesi sizin yanınızda güvenle durması hikayenin içerisine ya da o anın içerisinde kendi yerinin hazır olduğunu hissetmesi çok sürpriz olmasa gerek. İçgüdüsel olarak yaptığınız şeyi sonradan çözümlemek kelimelerle çözümlemek biraz tuhaf ama kelimelerle çözümlersek buna benzer birşey ben de sizinle çözümlüyorum. Normalde bunlar nasıl oluyor diye cevapladığım şeyler değil.

JMB: İlk albüm biraz da dans/elektronik altyapılı bir albüm 2011’de çıkan ‘Özel Birisin’ biraz daha sakin pek dans ettirmiyor bu iki albüm arasındaki farkın nedeni nedir?

Taçkın Bilal: Aslında grup 2006’da kurulduğu zaman davulcumuz Ali’nin bir barı vardı Beyoğlu’nda. Orda sevdiğimiz şarkıları çalalım diye toplanmıştık. Taksi diye bir bardı ve çok uzun ömürlü olmadı malesef ama güzel bir canlı müzik mekanıydı. Biz de sevdiğimiz, gruptan birinin barı olunca işletmeyle muhatap olma gibi bir durumunuz olmuyor ya daha samimi bir ortam oluyor. Repertuar kaygısı olmadan ne çalabiliriz anlayışına girdik. Bazı elektronik alt yapılı şarkıları ilk kez çaldık. O zaman çok uygulanabilir birşey değildi şimdi bütün sahnelerde laptop var ama o zaman biraz biz dener gibi olmuştuk. Hoşumuza da gitti ordan destek alıp elektronik birşeyler yapmak. Sonra o dönem çalıştığımız başka müzisyenler de vardı, Bedük’le de çalışıyorduk. Sadece Davulcu Ali Bedük’ün dışındaydı Sertaç, Selim ve ben üçümüz de vardık. Bir çok festivalde çaldık tabi o sound artık bizim de soundumuzdu. O yıl Serhat kazanmıştı Elektronik Müzik Yarışması’nı bir sonraki sene de Selim kazandı neyse ben dağıtmayayım konuyu…

JMB: Yoo dağıtın:)

Biraz elektronik müzik sevdamız vardı o dönem, ağır bir şekilde dinliyorduk gerçekten. Aslında dinlediğimiz kadarı aksetmedi bile. Soundu biraz daha normalize ettik. Sonra tabi biz Multitap’la çalmaya başlayınca Bedük’te çaldığımız kitle mekanlar ve herşey değişmeye başladı. İngilizce dans müziği yapan bir sahneden sonra daha bir Türkçe Rock grubu olarak bizi oturttukları bir yere geldik. O dönem biraz kafamız karışıktı ne yapmamız gerektiğine dair. İlk albümdeki kadar net değildik sonra o Türkçe Rock grubu ruhuna girdikçe biz o seyirciyle buluştukça zihnen etkilendik oranın daha gitarlı olan havalarından. Yani biz tabiki gitar da çalan insanlarız zaten hayatımızı o zamana kadar hep enstrümanımızla kazandık. Selim gitarist aslında ilk mesleği olarak, ben bas gitar çalıyorum. Dedik biz bu enstrümanları çalıyoruz bakalım böyle yapınca n’oluyor bir denemek de istedik. Aslında şarkıların da oraya getirmesiyle bir sürü birşey olmuştur ama onu da denemek istedik. Bunu uzun uzadıya konuştuğumuzu hatırlıyorum. Sonra olayın soundla bir alakası olmadığını o ikisini yaptıktan sonra öğrendik. Yani biz de biraz kendimizi yolda keşfettik diyebiliriz. Eskiden bu böyle elektronik bir albüm oldu bu akustik bir albüm oldu gibi bir zihnimiz vardı sonra baktık dinleyicilerin hiç umrunda değil bu sound durumu. Yani önemli olan bizim anlatımımız ve fikirlerimizmiş bunu keşfetmemiz 6-7 yıl aldı. Ama bazen Selim’le konuştuğumuzda seyircilerin bizde gördüğünü bizim görememiş olmamız enteresan gelir bize özellikle o konuda. Bazen insan yaptığı şeyin içinde olunca anlamaz ne yaptığını onun için de sanırım biraz uzak kalmamız gerekti bizim. Üçüncüde o yüzden biraz daha rahattık ve ne yapalım diye düşünmüyorduk soundu böyle mi olsun şöyle mi olsun diye ne hissediyosak onu yaptık.

JMB: Sizin aslında şarkılarınızda sözler ve hikayeler ön planda. İnsanlar biraz da ona geliyor. Bir şarkıyı dinlerken şarkının melodisi önemli ama bir taraftan da ne anlatıyor bana illa bir mesaj vermesi gerekmiyor tabi ama şarkı bana nerden dokunuyor. Mesela ‘Battaniyem’ şahane bir şarkı yani kişisel alanımızı korumakla alakalı bir şarkı nerden çıktı acaba:)

Selim Siyami Sümer: ‘Battaniyem’ nerden çıktı dürüstçe ifade etmek gerekirse belli dönemlerde çok kalabalık yaşamak zorunda kalan bir ekibiz. Grupça çok vakit geçirdik dört kişi yaşadığımız, o dört kişinin kız arkadaşlarının da aynı evde olduğu metrekare başına düşen kişi sayısının giderek arttığı dönemler geçirdik. Sanırım o zaman, tabiki yaşça genç olmanın verdiği duyguyla da biraz daha tepkili hissetmiş olabilirim. Özel alanımın sıkıntıya girdiğini hissettiğim bir durumlar olmuş olabilir. Şimdi olsa içsel anlamda aynı şekilde tepkili olmayabilirim.

JMB: Bence ‘Battaniyem’ her devrin şarkısı…

Selim Siyami Sümer: Sınırlarımız biraz tehdit edilmeye başladığı zaman ya da kendimizi orda huzursuz hissetmeye başladığımız zaman benim gibi naif birisi bunu esprili bir şekilde anlatmak istedi.

JMB: Bence bir sürü insanın duygularına tercüman olan bir şarkı

Selim Siyami Sümer: En eğlenceli o şekilde anlatılabilirdi bence.

JMB: Bizim millet olarak bir hayır diyememe sorunumuz da var.

Selim Siyami Sümer: Muzdaribiz ondan ben de öyle, aşmaya çalışıyorum.

JMB: ‘Çıbık’ da çok sevilen bir şarkı hanım kızımız çıbık mı seviyor?

Selim Siyami Sümer: O kadar basit ki hikyesi o dönemler görüştüğüm bir arkadaşım vardı hoşlanıyordum, flört ediyorduk uzaktan uzağa, daha grup işleri bile ortada yoktu evde kendi kendime temelleri atılmış bir şarkı. Çubuk kraker seviyordu ve işte bana çubuk kraker şarkısı yapar mısın demişti ben de yaptım.

JMB: Klibi de çok eğlencelei Grease Müzikali’ni canlandırmışsınız Demet Evgar da oynamış. Oyuncu müzisyen işbirliği de var. Demet Evgar prodüktörünüz müydü?

Selim Siyami Sümer: Evet prodüktörümüzdü.

JMB: Biraz burdan ilerleyerek grup olma hikayenize girebiliriz…

Selim Siyami Sümer: Grubumuzun biraraya gelme hikayesi onun da öncesinde Taçkın’ın dediği gibi 2006 yılına denk geliyor. Hepimiz daha grup kurmadan önce farklı farklı yerlerde enstrüman çalarak para kazanan kişilerdik. Biz o zaman Bakırköy’de oturuyorduk Taçkın’la, Sertaç’la Ali de okuldan yakın arkadaşlardı. Kendi okullarından Yıldız Teknik’ten. Ama piyasadan tanışıyorduk uzaktan uzağa. Bi’ gün onların havalimanında uçakları rötar yapınca 5-6 saat (havalimanı Yeşilköy’deyken) bizi tanıdıkları için bi boşluğumuz var size mi gelsek n’apsak diye aradılar, biz de gelin dedik. O gün evde çok eğlendik o güne kadar oturup ciddi bir vakit geçirmişliğimiz yoktu. Playstation çok oynuyorduk maç yaptık hep beraber. Kafaların birbirine ne kadar yakın olduğunu keşfettik. Ordan bir arkadaşlık doğdu sonra baktık hepimiz başka enstrümanlar çalıyoruz hadi beraber birşey yapalım dedik. Sonra Ali işte o sırada barı açtı. Biz de ön ayak olduk bir repertuar oluşturduk. Öyle başladı hikaye. İki üç yıl geçtikten sonra aradan o sırada Bedük’le çalışmaya başladık, sahne yaptık sahne yaptıkça kendimize olan güvenimiz arttı. Türkiye’de ne şekilde müzik yapılır nerelerde yapılır bunu test etmiş olduk başka bir proje üzerinden. Dedik biz de kendi şarkılarımızı yapıp bu kervana katılabiliriz. Biz de yapalım kendi hikayemizi yaşayalım, ne olabilir ki! Bu sefer kendi şarkılarımızı yapmaya başladık işte o sırada bir yarışma kazanıldı. O yarışmayı kazanmanın ödülü olarak bir festivalde çıkma fırsatı yakalandı. O festivale hadi bütün şarkılarımızı yetiştirelim diye olay hızlandı. Sonra elimizde bir sürü şarkı oldu gelin bunları albüm yapalım dedik. O sırada Demet Evgar’la da yakın bir arkadaşlığımız vardı Sertaç vasıtasıyla. Hep beraberdik etrafımızdaki insanlar da seviyorlardı yaptığımız şeyleri Demet dedi ki büyük şirketlere gitmeye gerek yok kendi aramızda halledebiliriz diye bir karar çıktı. Öyle bağımsız bir şekilde kendi imkanlarımızla daha doğrusu Demet’in o zamanki imkanlarıyla başlamış olduk.

JMB: İyiki de başlamış zaten hem klipte oynadı hem de düet yaptınız ‘Bu Şarkıyı Dinliyorsan’da…Düet yapma fikri nasıl gelişti?

Selim Siyami Sümer: Dijital platformlara geç girdi. 2012’nin sevgililer gününde klip olarak çıkarmıştık.

O şarkı ikinci albümün öncesinde vardı albüme koymamıştık. Bir şekilde sevgililer gününde hoşluk olsun diye yapalım dedik sonra ikinci versiyonunu da Demet söylesin diye düet şekline soktuk. Bir kadın bir erkek olur klibin içerisinde sevgililer günü temasına da daha uygun olur. Birbirine seslenen iki sevgili gibi tınlar, ordan öyle bir fikirle çıktı. Ama beklediğimizin çok ötesinde sevildi. Yine kendimize dışardan bakamamanın cehaletiyle büyük bir bonusu atlamışız orda.

Taçkın Bilal: Biz ilk albümü yaptığımızda ‘Battaniyem’i herhangi bir klip şarkısı olarak bile düşünmüyorduk şarkılardan biri gibiydi bizim için sadece. Budalalık var:)

Dışardan birilerinin işaret etmesi gerekiyor aslında biz de farkedebiliriz ama kendimizle ilgili farkedemiyoruz göremiyoruz.

JMB: ‘Bu Şarkıyı Dinliyorsan’ benim de çok sevdiğim bir şarkı. Şarkıdaki his Lars Von Trier’in ‘Breaking the Waves/Dalgaları Aşmak’ filmindeki Bess karakterini anımsattı. Belki kimileri için tamamen bağlantısızdır ama bana dinlerken hissettirdiği bu filmin baş kadın karakterinin aşkta yaşadığı takıntılı bir ru hali. Belki onun o telepatik dünyasını bu şarkıda da hissettim… Aslında bazen hepimiz yaparız şu an beni düşünüyorsa şimdi bir kedi geçsin önümden gibi… Aşkımızın onayı için İlahi işeretlerin izini sürer dururuz…

Selim Siyami Sümer: Uzaktan, ama o sırada iletişim kaynaklarının çalışmadığı uzaktan ulaşma çabası. Zihin transferiyle ulaşmaya çalışıyor.

JMB: Şarkılarınızda aşkı çok güzel anlatıyorsunuz, aşk mutlu eden bir duygu ve sizin hikayelerinizde ve sözlerinizde aşkın sarsıcı ve kötü hissettiren taraflarıyla pek karşılaşmıyoruz. Tatlı tatlı ilerliyor, işler istenildiği gibi gitmemiş bile olsa anlayış ve duygusal bir derinlik var. Karşıdakini suçlama ve yargılama yok.

Selim Siyami Sümer: O benim içimdeki kısımdır, itiraf edeyim bunların hepsini yapmışlığım var. Demek ki şarkılara yeteri kadar dürüstçe yansıtamamışım.

JMB: Ben şarkılarda aşkın sarsıcı ve yıkıcı yönlerini hissetmedim.

Selim Siyami Sümer: Şarkıları yaparkenki anlarda belki biraz daha objektif, içsel ve yumuşak bir yere çekilerek yapmış olabilirim ama yüzeyselleştiğim zamanlarda ben de yıkıcı, kırıcı, yargılayıcı çok oldum. Belki onları da anlatmak iyi olur şarkılarda.

JMB: Belki de bir sonraki şarkılarda bunlar ortaya çıkacak.

Selim Siyami Sümer: Şarkıların diğer taraflarını eksik bırakmış gibi hissettirmesini istemem doğrusu. O an onun yumuşaklığı üzerinden anlatmayı yorumlamayı  tercih etmişim desem daha doğru olur.

JMB: ‘Ben Anlarım’ benim dinlediği en güzel aşk şarkılarından bir tanesi karşındakini bu kadar iyi tanımak ve her halini anlamak çok özel çok sağlam bir durum değil mi

Selim Siyami Sümer: Aslında yine kendi üzerimden yola çıkıyorum karşı tarafı anlamaya çalışırken çünkü yine o aynılığa geleceğim yani karşımdaki insanın duvarları var da benim duvarlarım yok mu, karşımdaki insan kendi konfor alanında belli şeyleri görmezden gelmeye çalıyor da ben çalışmıyor muyum, karşımdaki insanın aklına başka birisi giriyor da benimkine girmiyor mu? Karşımdakini anlatmaya çalışırken aslında kendimi anlatıyorum. Ordan yola çıktığım için belki başka insana hitap ettiğim zaman şarkıda anlatım gereği hala kendimi ya da konuyla ilgili kendi bildiklerimi anlatıyor oluyorum. Kendi deneyimlerimi anlatmış oluyorum. Ama diyorum ya buna güveniyorum bende varsa onda da var. Bende varsa sende de vardır kesin. Ben insanım sen de insansın bu kadar basit. Aşkın yumuşak bir tarafı var ama aşkın kendisi tamamen yumuşak bir şey değil bunu kabul etmek lazım. Aşk karışıklıkları içinde barındıran tezatlıkları barındıran sevgiyi bazen nefreti. Çünkü çok saf bi duygu değil, bir faz gibi sonradan değerlendirdiğimde öyle. O zamanlar belki bir şeylerin içerisinden çok sağlamca geçmiş değildim şimdi bir parça daha geçmişliğim var. Tabi kalbimin o en yumuşak en açık tarafına çekildiğim zaman ordan tabiki hala herşeye çok yumuşak bakıyorum. Bir şey yanlış anlaşılmasın yargılayıcı oluyorum derken bir anlığına yargılayıcı olabiliyorum sonradan objektif ve o insani boyuta çekildiğim zaman kendi hatalarımı ya da ordaki bakışın çarpıklığını görebiliyorum. Ordan baktığım zaman zaten kimseyi yargılamıyorum. O apayrı bir şey. Ama aşk durumunun içerisinde aşk ateşinin içerisinde herşey yapılabilir. Orda her türlü duygu çıkabilir yani dürüst olmak gerekirse.

JMB: Belki yeni şarkılarda aşkın bu boyutları da çıkacak karşımıza?

Selim Siyami Sümer: Son albümde var aslında acıyı çaktırmadan işin içine sokma hali bi’ ‘Dark Side’ var…

JMB: Erkeklerin marşı olabilecek bir şarkınız var ‘Kızın Annesi erkekler kız annelerinden çok mu çekiyorlar?

Taçkın Bilal: Konu benle alakalıydı ben istedim Selim’den öyle bir şarkı yazmasını. O dönem yaşadığım ilişkide öyle kızın annesiyle bir problem yaşadık. Yani Selim onu çok naif anlattı tabi yoksa o daha böyle başka bir marşa dönüşebilirdi. Yani neyse o da hoş bir şarkı olarak kaldı. Bir gerginlikti benim için.

Selim Siyami Sümer: Sanki aileler işin içinde olmasa ilişkiler birazcık benim anlayışım öyle yani iki kişilik boyutunun kuvvetli olması gerektiğini düşünüyorum. İlişki sonuçta özü itibariyle iki kişilik bir şey. Onun dışındaki herkesin varlığını yadsımıyoruz ama rollerini de abartmamak lazım onun dışındakilerin.

JMB: Çok güzel dediniz gerçekten. Biraz da son albümden bahsetmek istiyorum 1 Kasım 2019’da çıkardığınız No:3A ve No:3B. Tek bir albüm yerine EP yaptınız. Duygular tamamen birbirinden ayrılsın diye mi tercih ettiniz bu yöntemi?

Taçkın Bilal: Ben uğraşırım genelde konserde hangi sıralamayla çalalım diye. Dinlerim, sıralama yaparım kafam basar biraz. Bu albümle de artık şarkılar bitti yayınlayacağız kapak yapıldı işte nasıl dizelim bir ‘Kara Balık’ mı olsun ikinciye mi koyalım favori şarkımızı. Bir sıralama yapmamız gereken bir andaydık. Bir türlü oluruna varamadım aslında. Çok uzun bir vakit geçirdim, hiç bir şekilde o onlu sıralama beni tatmin etmedi. Dinlediğim zaman şarkılar birbirine uymadı bi’ arıza geldi yani bir de uzun süre sonra bazı arkadaşlarımıza on şarkıyı birden dinlettiğimizde beşincide dağılmış şekilde gördüm. On tane yeni şarkı yıllar sonra bi’ hızlı bi’ hareketli bi’ akustik o zihin durumu da çok hoşuma gitmedi birden öyle bir fikir belirdi ve şarkıları beş beş ayırdığımda müthiş bir armoni çıktı. Kendi içlerinde hem dinlemesi çok kolay oldu hem kendi içlerinde bir bütünlük ihtiva ettiklerini gördüm. Yazarken beş tane bundan beş tane bundan gibi düşünmememize veya aranjelerini öyle yapmamamıza rağmen rakamsal olarak da müthiş bir denge var.

JMB: Aslında bütün şarkılar bittti ve sonra sıralama ve ikiye ayırma fikri netleşti öyle?

Taçkın Bilal: Evet öyle bir kaderleri varmış kendileri yaptı bu durumu ben sadece gördüm ve söyledim. Sonra çok hoşumuza gitti o durum. Aslında bazı sorunlarla da karşı karşıya kaldık dijital platformlarda özellikle. Mesela Spotify sadece bir tane yapılan bir şeyi gösteriyor. Latest releases olarak sadece bir tane yapılan bir şeyi gösteriyor. Ve siz o sisteme önce No:3A sonra No:3B’yi yüklediyseniz No:3B sizin en son çıkarttığınız şey oluyor. No:3A ve No:3B ikisi beraber çıkmıyor. İkisini aynı anda çıkartmak gibi bir şeye müsait değil. Ülkemizde Spotify bir numaralı dinlenen dijital mecra. Orda hayal ettiğimiz bir şekilde olmaması bizde böyle bir durum varmışı farkettik hatta. Biz bunu farkettikten sonra öğrendik Coldplay’in de böyle bir şey yapacağını. Bakalım n’oluyormuş dedik onlar da iki tane ayrı çıkarmış geçen gün bir arkadaşımız haber verdi birleştirmek zorunda kalmışlar. Tabi bu bizi bozmadı biz de insanların kafası karışmasın diye bi’ playlist yaptık. İkisinin beraber olduğu ama iki farklı kapakla ve böyle dinlenme açısından insanları zorlamayan bir şey olması bizim hoşumuza gitti çok geri adım atmak da istemedik. Çünkü çok sevmiştik. Zamanla zaten insanlar mesela No:3B’yi dinlemiş ‘Abi çok güzel EP’ diyor sonra ‘Aaa No:3A da’ varmış diyor. İnsanlar özellikle sadık dinleyici gibi bir durumun da yoksa genelde biraz tembellik de var ne çıkmış diye bakıyor o kadar.  Zaman içinde oturacaktır biz biraz daha geniş zamanlı düşünüyoruz birşeyleri ama Coldplay bir kaç milyon dolar zarar ettiyse yapımcısı demiş olabilir beyler bu böyle olmuyor:)

Ama sizi belli bir forma sıkıştırması ilginç. İstediğiniz formda bir şey yapmanıza tam olarak müsade vermiyor. Mesela 4 mevsim teması yapmak istesen atıyorum koysan oraya altına ona göre şarkılar koysan olmuyor. En son yüklediğiniz oluyor orda mesela kış:) İlkbahar, yaz yok…Bütün anlatımı bozuyor aslında. Adamlar 16 şarkıyı alt alta dizmek zorunda kaldı büyük gruplara da geri adım attırmış.

JMB: Burdan Spotify yetkililerine sesleniyoruz gerekli güncellemelerini yapın🙂

Son albümde biraz daha karanlık taraflara da girdik dediniz. Aslında ilk albümlerle epey bir zaman girdi 2011’den 2019’a kadar. N’aptınız bu sekiz sene boyunca bu uzun aranın sebebi ne?

Selim Siyami Sümer: Öncelikle 2011’de dağılmak gibi bir şekilde bırakmadık. Canımız ne zaman isterse bir şey yaparız mantığıyla sadece bir durduk. O sırada ülkenin de gidişatı enteresandı. Festivaller iptal olmaya başlamıştı. Çok sevdiğimiz bir kaç festival hiç yapılmamaya başlandı, çaldığımız bir sürü mekan kapandı. Bir çok sıkıntı yaşandı. Müzik sektörü olarak da üretilen şeylere baktığınız zaman tüm rock gruplarının içine bir arabesk tema katmaya başladıkları seyircinin ilgisini çekebilecek bir takım arayışlara girdikleri bir dönemdi. Biz de böyle bir durumu sürdürülebilir kılmak için arayış içerisindeydik ekonomik olarak sürdürülebilir görünmüyordu. O sırada yaptığımız şey ve bunun da dışında bu işe başlarkenki o amatör ve şunun için yapıyoruz dediğimiz şeyin bir kısmını bu hengamenin içinde yitirdiğimizi de hissediyorduk. İşte sürekli menajer değiştiriyoruz şöyle mi yapılmalı böyle mi yapılmalı şurda mı çalmalı şöyle bir şarkı mı yapılmalı? Bunlar hiç bizim kalbimize iyi gelen yaklaşımlar değildi. Sonuçta müzik yapmak için çıktık neyin savaşını veriyoruz noktasına geldiğimizde bir içsel rahatsızlık hissettiğimizi hatırlıyorum. O noktada bir dur geldi bize bir saniye biz zaten bağımsız bir grubuz bir şirkete bağlı değiliz, bir duralım şu an bir şeyleri durduralım ve bakalım n’oluyor. Orda bi’ durduk biz ve tekrar müzikle ilgili o temiz hislerimizin ortaya çıkması gerçekten bir zaman aldı bu işi tekrar beklentisizce yapacak kıvama gelmek ve ne için yaptığımızı hatırlayacak kıvama gelmek için arada bir sürü şey yaşamamız gerekti.

Selim Siyami Sümer: Ev değiştirdik yaşam stili değiştirdik o sırada bunun iki üç senesi birlikte yaptığımız bir elektronik müzik projesine ayırdık Taçkın’la. Teknik olarak başka şeyler öğrendik. Ekonomik olarak kendimizi toparladık. Hayatımıza bir takım insanlar girdi çıktı, çıkması gerekenler çıktı girmesi gerekenler girdi kendimizi değiştirmemiz gereken şeyler o içsel değişim tetiklendi ruhsal bir arayış başladı. O ruhsal arayışın getirdiği yol yürünmeye başlandı. Bir sürü bir şey oldu. Derken bir gün tekrar bir takım şarkılar yazma isteği kendiliğinden geldi. Bu kendiliğinden geldiğinde o kadar süre geçmişti. Görüntüde ya da matematiksel olarak çok uzun bir zaman gibi görünse de içerde hissettirdiği şey tam olması gerektiği kadar zaman geçmiş gibi. Böyle bakınca 8 seneymiş gibi gelmiyor. Hissi olarak bi kaç yıl geçmiş gibi geliyor ama bi taraftan da çok fazla şey değişmiş. Çok fazla şey oturması gereken zemine oturmuş gibi de geliyor. O anlamda vaktin geldiğini hissedince tekrar bir şeye bağlı olmadan harekete geçmiş olduk.

Taçkın Bilal: Zaten bunun adı müzik sektörü sanki bir iş kolundan bahsediyoruz mesela albüm çıkarıyoruz ‘Allah utandırmasın, dinleyeni bol olsun’ deniyor. Müzisyenler tarafından bile sanki bir işyeri açmışız gibi bir ağız var. Niye utandırsın ki dinleyen dinlesin dinlemeyen dinlemesin. Şimdi o acemilikte 2010’da bir şey yaptığınızda sana bunun bir iş olduğuna dair bir şeyler anlatmaya başlıyorlar işte şurda çalarsan şu olur şarkıları şunlar dinler gibi. Sen de tabi ilk başta kendi fikrin olmadığı için onların fikirlerini kendi fikirlerin gibi ele alıyorsun onu bi şekilde uygulamaya çalışıyorsun. Tabi bu uygunsuzluk seni yıpratıyor zaman içinde sonra yok ya ben bu sektörün içinde değilim gerekirse müzik yapmam bundan geçinmem diyorsun. Çıkıp insanların sevmesini düşündüğüm şarkıları cover’layıp bir şey yapacaksam ben bunu yapamıyorum. Bu beni rahatsız ve mutsuz ediyor. Bu grup oraya doğru gidecekse sevmediği şarkılarla bir yere gidecekse bu olmasın. Gerekirse yapmayalıma kadar geldik biz aslında zihnen. Çünkü dördümüz çok yakın arkadaş olduğumuz için bu grubu dağıtıyoruz gibi bir şey olmadı zaten bir şey yapmasak da biz bir grubuz yani. Üretimimizle alakası yok yani. Birbirimizi yakın tanıdığımız için çok az insan vardır dört kişi birbirini bu kadar iyi tanıyan. Dolayısıyla bu bir şey değildi bir gün yaparız diye ayrıldık ama yapmayadabilirdik. Sonra bir gün bunun hissi geldi yani bir şeyler oturdu zihnimizde bir şeyi bırakabilmenin rahatlığı çok hayatımızın metkezindeydi. Gerektiğinde onu yapmayabileceğimizi görmek bize çok büyük bir iç güç kazandırdı. Bir şey işe döndüğü zaman baskı oluşturmaya başlıyor. Samimiyet kayboluyor. Seni ele geçirmeye başlıyor.

Mesela İstanbul’da ilk üç konserimizi verdik ilk kez şarkı adedimiz de yettiği için tamamen kendi şarkılarımızı çaldığımız bir setle vakit geçirdik. Yani ilk kez müzik yapmış gibi hissettim kendimi bu vakte kadar. İlk albümü yaptın on şarkın var o şarkıyla bitmiyor sahne, bir şey yapman lazım o da birilerinin müziğini sahnene taşıman birinin zihnine girmek demek bizim için o da bazen rahatsız edici olabiliyor. Şimdi on şarkın var popüler olmayan şarkıları yanına koymak istemezsin bildikleri şarkıları çalsınlar ama şimdi yılların hitini oraya koyup kendi şarkını oraya koymak da çok doğru birşey değil aslında. Ama insanların bilmediği şarkıyı da çalmanın bir anlamı yok o kadar zor ki. Şu anda o imkana sahip olduk, kendi şarkılarımızı çalıyoruz.

JMB: Bu iki EP’nin duygusu nedir?

Taçkın Bilal: O kadar zor ki nerden bakacağımı bilemedim. Benim için No:3A sanki bir zamanlar yayınlamadığımız böyle ilk albümle yaptığımız bir şey gibi bir his veriyor. Selim’in özellikle yazdığı sözler olarak, kelimelerle de arası çok iyi olduğu için bazı kelimeleri alır bir yere götürür garip bir espri anlayışı vardır. Kelimelerle arası iyi olduğu için bazı arkadaşlarımız var yine söz yazan onların arasında garip bir muhabbet dönmeye başlar. Dolayısıyla Selim böyle ‘Temizlik’ diye bir şeyle çıkıp gelir bir gün hiç şarkısının yapılacağını bile düşünmediğin bir şeyle. ‘Aşık mısın Manyak mısın’ gibi ‘Kara Balık’ aslında No:3B yüzünde bile olabilecek bir şarkı ama enerjisi dolayısıyla No:3A yüzüne gelen bir şarkı yine. No:3A böyle Selim’in alıştığım daha sosyal dış kısmını anlattığı, bizim de müziğine girerken daha rahat enstrümanlarla daha dışa dönük, gitarı bazen eğlenerek çalarsın. Bir de No:3B yüzünde olduğu gibi çok ufak orda o girsin o çıksın daha detayına girmek zorunda olduğun bir şey vardır. O yüzden No:3A daha dışa dönük No:3B daha içe dönük diye bir anlatımı var Selim’in.

JMB: ‘Kıyılarımdan İzle Beni favorimlerinden

Taçkın Bilal: Orası çok sade mesela o tuvale koyduğun herhangi bir şey gözüne batabileceği için daha nazik çalışmak gerekiyor ama No:3A’nı şarkıları öyle değil,  kelimeler fütursuzca…

JMB: ‘Aşık mısın Manyak mısın ona klip çekecek misiniz?

Selim Siyami Sümer: Çekilebileceklerden biri o

JMB: Beşiktaş için de bir şarkı var?

Selim Siyami Sümer: Aslında Feridun Düzağaç’ın yaptığı bir proje kapsamında bir albüm çıkarıldı. O yıl Feda Projesi vardı ‘Feda yılı’ diye geçer. O albüm kapsamında Feridun Düzağaç’ın bestelediği bir şarkıydı o. Kendi versiyonu da vardı.Feridun’un bestesini biz yorumladık. Bir tane biz yapalım dedik Beşiktaş’lı bir grup olarak (Ali hariç herkes Beşiktaşlı) biz de kendi versiyonumuzu yaptık Multifeda oldu onun ismi. Beşiktaş’la ilgili bir şey yapmış olmak hoşumuza gitti.

JMB: Grup isminin hikayesi nedir? 

Selim Siyami Sümer: Bizim için çok zor olmamıştı biz biraraya geldiğimizde birlikte playstation oynayıp vakit geçirmeyi seven bir ekiptik. Özellikle futbol maçları yapıyorduk. O zamanlar şimdiki gibi wireless sistemler yoktu. Kablolu joystickler vardı. Normalde o oyun cihazlarına sadece iki joystick girebiliyordu ve dört kişi aynı anda maç yapmak istediğimizde bir tane ekstra aparat bağlamanız gerekiyordu ona onun da adı multitaptı:) Bizi dördümüzü aynı anda oyunun içine sokan aparatın ismini verdik biz gruba.

Taçkın Bilal: Tanıştığımız gün daha o cihazla uğraşıyorduk abi sen oraya gir buraya gir diye.

Selim Siyami Sümer: Ama işte bazen radikal hareketlerimiz bizi zora sokuyor mesela bu albümü ikiye bölüp nasıl dijitalde birazcık zorluk çıkarttıysak o zaman da ismimizin telaffuzu konusunda insanlara birazcık zorluk yaşadı.

Taçkın Bilal: Böyle isim özgürlüğü yoktu yani böyle daha tek kelime türkçe net grup isimleri vardı yani bizimki biraz garip oldu okunuşuyla İngilizce mi Türkçe mi onla yaşıyoruz.

JMB: Bence türkçe olduğu gibi söylemek en güzeli.

Selim Siyami Sümer: Evet Türkçe olduğu gibi söylüyoruz.

Taçkın Bilal: Şöyle bir şey var yine Selim’in yorumu, kelimelerle arası iyi olduğu için onun söylemlerini çok kullanıyorum. Seyircisiyle müstesna grup diye bir şey var o da çok hoşumuza gidiyor. Gittiğimiz konserlerde gerçekten bir çok sahnede bulunduk işimiz gereği baktığımızda o insanları görüyor olmak bizim için zihnimiz için en doğru insanlarla karşılaşmışız gibi bir şey, ambiyans oluşturuyor. Konserlerde iletişime geçtiğimizde henüz tanışmadığınız bir arkraba bir tanıdık gibi geliyor. Şarkıların garip bi şifresi var sanki bu şarkıları dinleyen seven biraz özümsemiş içinden geçirerek söylemiş bir insanla çok kolay diyaloga geçebiliyoruz.

Sen de başta anlattığın sinema çekim tekniği üzerinden güzel bir şey söyledin Lebowski seven birini bilirsin ya nasıl bir insandır, öyle bir şey oluyor çok net bir film seversin konuştukça ortak özelliklerin çıkar bizimkisi de bir filmi sevmek gibi.

Selim Siyami Sümer: Birbirine çaktırmadan göz kırpan insanlar gibi. Onun için çok seviyoruz seyircimizi.

JMB: Bana da bir şey deyin:)

Selim Siyami Sümer: Görsel olarak çok güzel buldum siteyi. İncelemek istiyorum.Röportajdan da çok keyif aldım.